Makine Sektöründeki Dönüşüm – Adnan Dalgakıran Röportajı

MAKFED Başkanı Adnan Dalgakıran ile Makine Sektöründeki Dönüşüm üzerine konuştuk.

Adnan Bey, merhabalar. Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Dalgakıran Kompresör A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanıyım. Makine İhracatçıları Birliğinin 15 kadar başkanlığını yaptım. Şimdi ise Makine İmalat Sanayinin çatı örgütü olan MAKFED, Türkiye Makina Federasyonu’nun başkanlığını yapmaktayım.

Ayrıca işadamı kimliğimin yanında “Yüzleşme” adlı kitabımla da pek çok kesime seslenerek kültürel bir dönüşüme katkı sağlamayı amaçlıyorum. Türkiye’nin gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşma yolunda üç yüzyıldır sürdürdüğü koşuyu sadece ekonomik bir perspektifle sınırlı kalmadan; eğitimden hukuka, yönetimden tarihe ve kültüre kadar vasatlık tuzağına sebep olan bütün faktörlere değinerek kapsamlı bir değişime ve gelişime vurgu yapıyorum. Bu değişim ve gelişimin nasıl olması gerektiği konusunu tartışmak adına ise sık sık gençlerle bir araya geliyorum.

Tübitak Bilim Kurulu Üyeliği, ISO Başkanvekilliği, Beşiktaş JK 2.Başkanlığı gibi görevlerde de bulundum.

Sizin hayatınız ile ilgili araştırma yaparken bu sektöre temelden girdiğinizi ve sonrasında sektörde kendine köklü bir yer edinen şirketin sahibi olduğunuz bilgisine ulaştık. Makine sektöründe böyle bir deneyimle yol almanın faydaları nelerdir?

Dalgakıran Kompresörde ikinci kuşağım. Şirketimizin kökleri çoğu makine imalatçısı firmada olduğu gibi Perşembe Pazarı caddesine uzanıyor. Ben de bir yandan eğitimi sürdürürken, küçük yaşlardan itibaren çalışma hayatı içerisinde buldum kendimi.

Makine firmalarına baktığımızda ancak birkaç jenerasyon ile bir yerlere gelinebildiğini görmekteyiz. Bunun temel nedeni, makine imalatında çok fazla örtük bilginin olması ve sektörün en önemli sermayesinin beşeri sermaye yani insan gücü olması. Günümüzde teknoloji hızının bu süreci kısaltabileceği düşünülse de insanın önemi tam tersine azalmıyor, artıyor. Bu bakımdan sektöre dışarıdan girmek pek mümkün olamıyor. Satın almalar ve ortaklıklarla sektöre girilebileceği örneklerini görüyoruz, ancak bunlar da çok değil.

Bize MAKFED’in faaliyetlerinden ve amaçlarından bahsedebilir misiniz?

Sektörümüz, 1969’da kurulan ilk derneğinden günümüze gelindiğinde, 2014’te hayat bulan Türkiye Makina Federasyonu ile birliğini tamamlamış görünüyor. Her bir segmentten bir ihtisas derneği olmak üzere 19 üyesi olan MAKFED’e, Tüzük gereği üye olamayacak sektör kuruluşlarının da dahil olmalarının önü açılarak, halihazırda 8 dernek de gözlemci hüviyeti ile çalışmalara dahil olabiliyor.

Federasyonumuzun amacını, bütün segment ve ölçeklere eşit mesafede, geniş ve demokratik katılım ve güçlü temsil erki ile tedarikçi ve ilişkili sanayilerle birlikte, Makina İmalat Sanayinin kalkınmasına ve küresel rekabette güçlenmesine katkıda bulunmak, sektörel politika ve uygulamaların oluşmasında etkin rol oynamak ve sektörel bütünleşmeyi sağlamak amacıyla; üye dernekler ve mensupları arasında mesleki birlik, yardım, sosyal dayanışma, uyum ve disiplini geliştirmek, insan sağlığı ve kamu yararına hizmet ölçütlerini göz önünde bulundurarak, üye dernekler ve bunlara üye meslek mensuplarının hak ve menfaatlerini korumak ve mesleki yeterlilik ve bilinç düzeylerini geliştirmek olarak özetleyebiliriz.

Bu bağlamda dönemsel ve tematik birçok rapor hazırlayarak sektör mensupları yanı sıra karar alıcıların istifadelerine sunarken, kamu ve sektör arasında etkin bir arayüz konumunu sağlayarak politika ve uygulamaların uygun mecrasında gelişmesine katkı vermeye çalışıyoruz.

Derneklerimiz, başta Avrupa’da olmak üzere, 25 uluslararası sektörel üst kuruluşta Türkiye’yi temsil ederken, yönetim kurullarında yer alıyor ve bazı kuruluşların da başkanlıklarını yapıyor. MAKFED olarak ülkemizi temsil ettiğimiz Avrupa Makine Konfederasyonu’ndaki (ORGALIM) etkinliğimizi arttırırken, çok yönlü uluslararası iş birliklerimizi de geliştirmeye gayret ediyoruz.

Sanayinin yaşadığı küresel dönüşümde makinelerin pazardaki değerini arttırmak için nasıl bir yol izlenebilir?

Geçmişten günümüze baktığımızda sanayinin yaşadığı küresel dönüşümlerin altında hep teknolojik gelişmelerin olduğunu görüyoruz. Sanayi devrimleri olarak da adlandırılabilen radikal kırılımların makineler etrafında döndüğü de açık. 1. Sanayi Devrimi, esasen buhar gücünün kullanılması ile modern makinelerin icadının getirdiği toplumsal dönüşüm.

Günümüzdeki izlenebilirlik, veri toplama ve değerlendirme ile yapay zeka uygulamaları gibi teknolojik gelişmeler, işletmelerin rekabette temel unsuru olan verimlilik konusundaki oyun alanına yeni bir boyut kazandırdı. Makine ve sistemlerinin, imalat sektörü yanı sıra tarım ve hizmet sektörlerinde faaliyetlerin temel unsuru olmasından hareketle tüm bu teknolojik dönüşümün merkezinde olması da kaçınılmaz. Kullanıcılar artık bir makine değil doğrudan çözüm arayışındalar. Dolayısıyla tüm yaşam döngüsünde ürettiğimiz ürünlerin sürdürülebilirliğinde arkasında durmamız gerekiyor. Bu bütünsel yaklaşım şüphesiz ürün değerini artırıyor.

Sanayide hemen hemen tüm sektörleri kapsayan dijital ve yeşil dönüşüm faaliyetleri gündemdedir. Bu konuda makine sektörü nasıl bir rota izlemektedir?

Günümüzde yeni bir boyuta evrilmeye başlayan dijitalleşme, sürdürülebilirlikle birbirini besleyen ortak paydalarda buluşarak, dijital ve yeşil dönüşümü kapsar şekilde ikiz dönüşüm olarak adlandırılmaya başlandı. İklim değişikliği ile mücadelede ortaya konan yeşil dönüşüm çıtası artık küresel ve ulusal tüm politikaların temel unsuru haline geliyor.

Makine sektörü, imalat süreçleri yapısı itibarıyla karbon emisyonu düşük olmasına karşın, ürettiği ürünlerin kullanılmaları esnasındaki emisyondan söz etmek mümkün. Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde oluşturulan Gümrük Birliği akabinde, AB Teknik Mevzuatının başarı ile uyumlaştırılması yanı sıra standardizasyon, akreditasyon ve belgelendirme alanlarında karşılıklı tanımaların yapılması ile AB’ye tam entegrasyon sağlandı. Bu durum, ülkemizde üretilen makinelerin AB ile eşdeğer olmasını sağlarken, dış ticaretimizin yarıdan fazlasının AB ile yapılır olmasına da önemli katkısı oldu. Bu çerçevede, yeşil dönüşüm sürecinde gerek imalat sistemleri gerekse emisyon indirgeyici mekanizmaların temininde makine sektörünün önemli bir role sahip olmasını, sektörümüzün gelişiminde yeni bir fırsat olarak görmekteyiz.

Bu bakımdan, “Yeşil Makineler&Yeşil Dünya” teması ile 16 Haziran’da gerçekleştirdiğimiz Makine Zirvesi 2022 programımızda, bu konudaki rotamızı belirlemek üzere çok önemli tespitlerde bulunduk.

Yeşil ve dijital dönüşüme yönelik çalışmalar gerçekleştiren firmaların makine sektöründeki konumu nasıl olacaktır?

Küresel karbon emisyonlarının yarıya yakını binalar, ulaşım ve endüstriyel proseslerden kaynaklanırken, sektörlerin hala büyük ölçüde analog yapılarda olmaları dünyanın sürdürülebilirliği için dijitalleşmenin kritik rolünü ortaya koyuyor. Bu dönüşüm sürecinde, rekabetçiliği, verimliliği ve büyüme hızını artırmak gibi birçok fırsatı içinde barındıran teknoloji ve dijitalleşme, veri gizliliği, veri güvenliği ve güvenilir altyapı gibi sürdürülebilir iş modelini doğrudan etkileyen gelişme alanlarını da beraberinde getiriyor.

Avrupa Birliği kapsamlı mevzuat ve politika değişikliklerini hayata geçiriyor. Bunlar arasında, sürdürülebilir ürün politikası kapsamında, tekstil, elektronik ürünler, mobilya, plastik, bataryalar, gıda, ambalaj ve yapı malzemeleri sektörleri başta olmak üzere AB piyasasına arz edilecek ürünlerin tasarımı yoluyla çevresel ayak izinin azaltılması ve döngüselliğin geliştirilmesi hedeflenmekte. AB tarafından ürünlere yönelik olarak getirilmesi hedeflenen bu yeni kriterler, sadece AB’ye ihracatımızda karşılanması gereken standartlar olarak değil, Gümrük Birliği’nde malların serbest dolaşımına imkân veren teknik mevzuat uyumuz kapsamında da karşımıza çıkacak.

Dolayısıyla profesyonel sektörlere imalat sistemleri ve teknolojik girdi sağlayan makine sektörünün, ürünlerini ikiz dönüşüm gereklerine uygun kılmaları mevcudiyetleri açısından kaçınılmaz olacak. Bu konuda hızlı aksiyon alan firmalar, pandemi sonrasında artan talep de dikkate alındığında, başta AB olmak üzere küresel pazarlardaki konumlarını güçlendirecekler.

Yeşil dönüşümün takipçisi olmazsak sonuçları neler olur?

AB’nin ticaret politikasını yeşil ve dijital ikiz dönüşüm stratejik öncelikleriyle uyumlu hale getirmeyi hedeflemesi, bunun etkilerinin sadece AB ile sınırlı kalmayacağı; özellikle ticari alanda, AB’nin sınırlarının ötesinde etkiler doğuracak politikalar geliştireceği öngörülmekte. Diğer gelişmiş ülkelerinin de benzer bir rota olduğu açık.

Türkiye, Paris İklim Anlaşmasını 7 Ekim 2021 tarihinde kabulü ve hemen öncesinde, 16 Temmuz 2021’de ilan edilen Yeşil Mutabakat Eylem Planı ile bu konudaki rotasını belirlemiş oldu. Böylelikle, ülkemiz, 2053 yılını net sıfır hedef yılı olarak açıklayarak, net sıfır emisyon hedefi koyan ülkeler arasına katıldı.

Dolayısıyla bu süreçlerin gereğini yerine getiremeyen firmaların önce rekabet güçleri zayıflayacak sonra ise ticaret yapamaz hale gelecekler. Makine sektörümüz dünyadaki yapısına benzer olarak KOBİ yoğun bir yapıya haiz. KOBİ’ler tedarik zincirleri için vazgeçilmez olup sürdürülebilirlik yönetimi bunlar için de büyük önem arz etmekte. Büyük işletmeler yanı sıra KOBİ’ler için de çevresel etki ölçme ve yönetme ihtiyaçları oluşmakta. Bu bakımdan firmalarımızın bir an önce karbon ayak izlerini belirleme ve azaltma çalışmalarına girmeleri faydalı olacaktır. Burada öncelikli odağın enerji yönetimi olması yerindedir. Bunun yanı sıra üretimlerin karbonlu girdi miktarları için kaynak verimliliği sağlanması, mümkünse karbonsuz seçimlerin yapılması da önem arz ediyor.

Sivil toplum örgütlerinin bu dönüşüm sürecindeki rolü nedir?

Sektör kuruluşları, temel görevleri çerçevesinde, ilgili kamu politika ve kararlarının şekillenmesine katkı sağlarlar. Devamında ise sektörlerini bu doğrultuda bilgilendirici faaliyetler yaparlar; farkındalık oluştururlar. MAKFED olarak Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nde atılan adımları yakından izlerken, Türkiye’nin sürece entegrasyonunda sektörel özelliklerimiz de dikkate alınarak gerekli katkıyı vermeye çalışıyoruz. Derneklerimizle birlikte sürecin getireceklerini analiz edip firmalarımızın doğru konumlandırılmaları için yol haritaları oluşturuyoruz.

Günümüzde makine sektörü Türkiye sanayisinin sac ayaklarından birini oluşturmaktadır. Sektörler arası bu rekabeti sürdürebilmek için tavsiyeleriniz neler olabilir?

Makine sektörü, geçen iki yıllık dönemin sonunda yatırımını yüzde 49, üretimini yüzde 42, ihracatını ise yüzde 23 artırmayı başararak 2021 sonunda 23 milyar dolar ihracatla Türkiye’nin en büyük ikinci sektörü oldu. Pandemide daralan dünya makine ve teçhizat yatırımları, Türkiye’den 2 çeyrek sonra aynı büyüme trendine girerek, son on yılın en yüksek rakamı olan 5,25 Trilyon dolara yıl sonu itibariyle erişmiş durumda. Dolayısıyla, küresel pazarda artan taleple birlikte jeopolitik konumu ve diğer üstünlükleri bakımından pandemi sonrası için Türkiye’nin kazandığı avantaj ile sektörün ihracat odaklı büyümesini sürdüreceği öngörüyoruz. Ancak, ölçek ekonomisi ve verimlilik düzeyini sektörümüzün gelişmeye açık yapısal sorunları olarak görüyoruz. Bunu aşmak için firmalarımızın organizasyonel yeteneklerini geliştirmek üzere yatırım yapmaları yanı sıra birlikte iş yapma alışkanlıklarını geliştirmelerini öneriyoruz.