Endüstriyel Akıl Nedir ?

Akıllı makineler, yapay zekâ ve her şeyin birbiriyle etkileşimde olduğu akıllı sistemler… Bizi ilgilendiren ise sahanın aklı, endüstriyel akıl yani temelinde rasyonalizm ve pozitivizm yatan akıl türü. Doğallığında uçmayan, sıçramayan bilimin ışığında bir süreç olarak gelişen akıl. Türkiye’nin endüstriyel alanda önemli sorunlarına yanıt ararken de aslında bize gerekli olan “endüstriyel akıl” ve onun bugünkü türevleridir.

Güncel olarak Endüstri 4.0 ya da 4. Sanayi Devrimi ve bunun bugünkü endüstriyel ilişkilere etkisi üzerine kafa yoruyoruz. Hala ne olduğu sahipleri tarafından bile net açıklanamayan bu kavramı hadi ciddiye aldık diyelim ve kendimize soralım; endüstriyel akıl bize ne yapmamızı söylüyor? Yanıtımız, yerli ve milli sanayi kurmak mı?

Ya da “Aman ha treni kaçırmayalım!” jargonuyla küresel entegrasyonu sağlamlaştırmak için yeni küresel iş bölümünde daha fazla pay almak için uğraşmak mı? Şimdi bazıları bu iki sorunun birbirini dışlamadığını, alternatifi olmadığını ve endüstriyel aklın, bu iki sorunun gereğini yapmak olduğunu söyleyebilir. Doğru olabilir ama burada verilmesi gereken ilk yanıt; bu sorulara hangi zeminde, hangi zihniyetle yanıt aradığımızla doğrudan ilgilidir.

HEDEFLERE NASIL ULAŞACAĞIZ?

Türkiye’nin kalkınma modeli 1980’lerden beri, ihracata dayalı bir ekonomik model. Bunun alt açılımlarında da modelin en önemli dayanak noktası, daha fazla endüstriyel ürün ihracatı gerçekleştirmek. Bu modelde önemli adımlar atıldı ve hepimizin bildiği noktaya geldik. Gelinen noktanın bizleri memnun etmediği de açık. Orta seviye teknolojiye sahibiz ve orta seviye işler yapıyoruz. Hedefler büyük fakat buna nasıl ulaşacağız?

Yeni dönemin endüstriyel aklı, bize teknoloji egemen bir dünyada yaşadığımızı ve bunun tüm üretim, hizmet ve uluslararası ekonomik ilişkileri belirleyeceğini söylüyor. Gelişmiş tüm ülkeler ve bunların dev işletmeleri bu kurgu üzerinden yeni pozisyonlarını belirlediler, belirliyorlar. Bildiğim, duyduğum kadarıyla Türkiye’nin pozisyonu net değil.

Pozisyon almak derken herhangi bir şeye karşı geliştirilen reaksiyonları pozisyon almak olarak görmediğimi de belirteyim. Savunma ve otomotiv sanayisinde bugüne kadar eksikliği hissedilen alanlarda yapılan çalışmaları küçümsememekle birlikte, bunun gelecek döneme yönelik hedefler anlamında pozisyon almak demek olmadığını galiba hepimiz biliyoruz.

Eleştirel bir yaklaşımın desteklediği endüstriyel akıl, bize uzun süredir yan gelip yattığımızı dolayısıyla yeni teknolojiler üretecek bir ekosisteme sahip olmadığımızı söylüyor.

Yani, kaynak kullanımından, kalifiye insan-altyapı düzenlemeleri gibi çok geniş bir alanda Ar-Ge ve inovasyon için yeterli bir zemine sahip olmadığımız apaçık orta. Küresel çapta bunu anlamak için iki de bir kendimizi Güney Kore, Tayvan gibi ülkelerle mukayese etmemize gerek yok.

 Bu tür mukayeseler belki 1980’lerin ikinci yarısında anlamlıydı fakat şimdi değil. Artık dünyada rekabet Ar-Ge ve inovasyon üzerinden belirleniyor. Geçtiğimiz günlerde araştırma şirketi PwC’nin bir yayınında 2016 yılı itibarıyla küresel bazda işletmelerin Ar-Ge ve inovasyona ne kadar kaynak ayırdığını okuduk. Dünyadaki ilk 1000 büyük işletmenin toplam Ar-Ge harcaması 680 milyar doları geçerek yeni bir rekor kırmış. Listenin ilk 10 sırasında bulunan Volkswagen (13,2), Samsung (12,7), Amazon (12,5), Alphabet (yani Google, 12,3), Intel (12,1), Microsoft (12), Roche Holding (10), Novartis (9,5), Johnson&Johnson (9), Toyota (8,8) toplamda 103,3 milyar dolar harcamış.

Şimdi buradan çıkartılması gereken tek sonuç, “Parayı veren düdüğü çalar” değil elbette. Gerek bu işletmelerin gerekse de bu işletmelerin bu tür faaliyetleri yürüttükleri merkez ülkelerdeki ekosistem, bu kaynak kullanımının bir karşılığı olduğunu gösteriyor. Endüstriyel ülke olma iddiasını ve endüstriyel ürün ihracatını artırma hedefini hala koruyorsak, endüstriyel akıl bize mevcut yapılanların dışında daha radikal bir dönüşümü sağlayacak program uygulamanın zorunlu olduğunu söylüyor. Aksi takdirde sadece teknoloji tüketen ve üretimde de “orta” seviyeyi aşamayacak bir teknoloji seviyesiyle endüstriyel hayatımıza devam edeceğiz.

Radikal dönüşümü gerçekleştirmek için sektör temsilcisi kurumlara ve bizatihi bu sektörlerde faaliyet gösteren işletmelere önemli görevler düştüğünü de belirtmek gerekiyor. Bu görevlerin neler olduğunu da Moment Expo’nun gelecek sayılarında irdelemeye çalışacağız.

KAYNAKÇA

1.MAKFED