Türk kahvesinin ikonik simgelerinden biri haline gelen Kurukahveci Mehmet Efendi, pazarın büyümesi için yerel kahve tarımının gelişmesine destek oluyor.
Kurukahveci Mehmet Efendi Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Kurukahveci, “Kendi özgü aromasına sahip yerel bir Türk kahvemiz olması için çalışıyoruz.” diyerek 151 yıllık kahve serüvenine devam ettiklerini aktardı. Kurukahveci, bu yolculuğu okuyucularla paylaştı.
1,5 asrı geride bırakan Kurukahveci Mehmet Efendi’nin Eminönü’ndeki kuruluş hikayesinden kısaca bahseder misiniz?
Dedemiz Mehmet Efendi babasının Eminönü’ndeki aktariye dükkânında çalışırken, o güne kadar âdet olduğu gibi çiğ kahve çekirdeğini satmak yerine, kahve çekirdeklerini kavurup, öğütüp paketleyerek zamanın şartlarına göre çok önemli bir yeniliğe imza atmış. Kahvenin büyük bir ustalıkla kavurulup öğütülmesi, kahve tutkunlarına hep aynı yüksek kalitede mis gibi halis kahve sunulması bugün de en büyük gayretimizdir. İşte Kurukahveci Mehmet Efendi’nin İstanbul’da isim yapması böyle olmuş. Yenilikçilik geleneğini, sonraki kuşaklar da sürdürmeye özen göstermiş.
Dedenizden sonra yönetimde kimler yer aldı?
Dedemizden sonra aile şirketimizin yönetimini önce büyük amcamız Hasan Selahattin Bey, sonra kardeşi Hulusi Bey devraldı. İki amcalarımızın da işin geliştirilmesinde çok önemli katkıları oldu. Özellikle Hulusi Bey’in markalaşmada ve üretimin modernleşmesinde önemli katkıları oldu. Ancak ailede peş peşe yaşanan vefatlardan işin yönetimini babamız Ahmet Kurukahveci 1985 yılına kadar tek başına üstlendi. Tek başına derken son yıllarında ben de kardeşim Hulusi de üniversiteyi bitir bitirmez tam zamanlı olarak aile şirketinde çalışmaya başladık. Ayrıca neredeyse aileden saydığımız çok kıymetli çalışanlarımızın desteği vardı her zaman. Murat Çeker ağabeyimiz Eminönü mağazamızın yönetimini 60 küsür yıl üstlendi, Özdemir Ayer ağabeyimizin iş geliştirme ve finansta çok önemli katkıları oldu, Şaban Çiçekçi usta otuz yılı aşkın süre kavurmanın, Şemsi Uçakçı muhasebenin başındaydı. Halihazırda da çalışanlarımızın önemli bir bölümü 20-30 yılı aşkın süredir bizimle birlikteler. Bizim işimizde ustalık ve deneyim çok önemli; hep iyi insanlar çıktı karşımıza. Rahmetli babamızın mühendisliğe, her türlü yeniliğe çok büyük merakı vardı. Ne var ki, onun döneminde Türkiye’de büyük ekonomik sıkıntılar ve kahve yoklukları yaşandığı için hayallerini gerçekleştiremedi. Üretimde, paketleme teknolojilerinde, ihracatta yenilikler yapma fırsatı bizlere nasip oldu. 1990’lı yıllarda Dudullu’da son teknoloji bir kahve üretim, paketleme ve lojistik merkezi kurduk; sonraki yıllarda ürün ve ambalaj çeşitlerimizi geliştirdik, ihracat pazarlarına yöneldik.
Şu anda yönetimde üçüncü ve dördüncü kuşak var değil mi?
Halihazırda üçüncü ve dördüncü kuşak olarak markayı birlikte yönetiyoruz. Kardeşim Hulusi Kurukahveci, Yönetim Kurulu Başkanımız, aynı zamanda finansman ve yatırım planlamasından sorumlu. Üretim ve kalite kontrol görevini ise ablam Semra Göney’in oğlu Hakan Göney ile birlikte yürütüyoruz. Diğer yeğenim Doruk Kurukahveci ise kahve bitkisi genetiği hakkında çalışmalar yapıyor. Kahve işinde bilgi birikimi ancak iş üstünde, uzun yıllar içinde öğreniliyor. Bu işimizin doğasında var. Bizde bunların aktarımı eskiden olduğu gibi nesilden nesle, usta çırak ilişkisi içinde gerçekleşiyor.
Üç önemli kahve krizi ile karşı karşıya kaldık
Markanın dünden bugüne gelen yolculuğunda yaşadığı büyük sıkıntıları oldu mu?
151 yıllık tarihimizde üç önemli kahve krizi ile karşı karşıya kaldık. İlki 1942–1944 yılları arasında, İkinci Dünya Savaşı dönemindeydi. Atlantik ve Hint Okyanusu’nda yürütülen deniz savaşları nedeniyle kahvenin Avrupa’ya ve Türkiye’ye gelmesi neredeyse imkânsız hâle gelmişti. İkinci kahve kıtlığı, 1955– 58 arasındaki büyük ekonomik buhran ve döviz sıkıntısına bağlıydı. Üçüncüsü ise, “kıtlık” değil “yokluk” dönemiydi; çünkü 1977 ile 1982 yılları arasında yüksek enflasyon ve döviz darboğazı nedeniyle kahve ithalatı aralıklı değil neredeyse hiç yapılamadı. Bu dönemlerde bile aile başka bir alana yönelmedi. Babamız Ahmet Kurukahveci’nin yönetiminde aile şirketimiz çay, sahlep, kakao ve kuruyemiş satarak markayı ayakta tutmayı başardı. 10 Şubat 1982 tarihinden itibaren çiğ kahve ithalatına serbestiyet gelince tekrar kahve üretimine dönebildik.
Yıllık/aylık üretim miktarınız nedir? Kaç ülkeye ihracat yapıyorsunuz?
Türkiye’nin ithal ettiği çiğ kahvenin yaklaşık yüzde 30’u Dudullu’daki tesislerimizde işleniyor. Bugün yılda yaklaşık 20 bin tona yakın çiğ kahve çekirdeği ithal ediyor ve işliyoruz. Türkiye’ye ithal edilen çiğ kahvede son on yılda büyük bir artış kaydedildi. 2011 yılında 17.000 ton olan çiğ kahve ithalatı, 2021’de 67.254 tona yükseldi. İthal ettiğimiz ürünün yüzde 10’unu kavrulmuş ve öğütülmüş olarak Kurukahveci Mehmet Efendi markası altında yurtdışı pazarlarına ihraç ediyoruz. Başta Rusya, KKTC, ABD, Almanya, Fransa, Suudi Arabistan, Romanya başta olmak üzere 5 kıtada 60 ülkede kahveseverlerle buluşuyor.
Her gün 3 milyar fincana yakın kahve içiliyor
Sektörde öne çıkan sorunlar nelerdir?
Uzun vadede sektörün en temel sorunu, küresel iklim değişikliği. Dünyada en az 100 milyon aile kahveyle geçimini sağlıyor, her gün 3 milyar fincana yakın kahve içiliyor. İklim değişikliği sebebiyle bundan 30 yıl sonra halihazırda kahve yetiştirilen yerlerin çoğunda kahve yetiştirilemeyeceği öngörülüyor. Büyük şirketler kendilerini yeni duruma adapte etseler bile, küçük çiftlikler bunu yapamayacak. Küresel iklim değişikliğinin kahve tarımı üzerindeki olumsuz etkilerinin çözümü kolay olmayacaktır. En önemli ilk adım bu konuda farkındalığın artırılmasıdır. Biz bu yönde bazı adımlar atmaya başladık. Örneğin 2017’de “Bir Kahve Fincan İçin” isimli bir belgesel hazırlattık, geçen yıl da Global Coffee Platform isimli örgüte Türkiye’den ilk kurumsal üye olduk. Bu konudaki çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Kahve tarımını desteklemek için yapılan çalışmalar var mı?
İklim değişikliği ile birlikte daha önce kahve yetişmeyen bazı bölgelerde kahve tarımı denemeleri yapılmaya başlandı. Sicilya’da bizim gibi 100 yıllık bir marka kahve yetiştiriciliği alanında denemeler yapıyor. Keza Florida ve Kaliforniya’da başarılı denemeler var. Biz de 2019’dan bu yana Antalya Gazipaşa’da Yaşar Dağtekin adındaki bir çiftçimizin denemelerine destek oluyoruz. Yarı sera altında kahve ağaçlarının daha iyi yetiştiğini gördük ve Yaşar Bey’e bu konuda destek olduk. Dört dönümlük bir alanda sera altında 200’e yakın kahve fidanı dikildi. Fideler henüz iki yaşında ama bazılarında meyveler oluşmaya başladı. Kahve ağacı 3-4 yıldan sonra ürün vermeye başlıyor. İlk alınan neticeler çok olumlu. Gazipaşa’da ürettiğimiz bu kahvenin çok iyi bir aroması var. Kendine özgü aromasına sahip yerel bir Türk kahvemiz olması için çalışıyoruz. Tabii ki ihtiyacımızı karşılayacak bir seviyeye gelmesi uzun zaman alır, ama bu üretim denemeleri başarılı olursa Türkiye’de kahve tarımına ilgi artabilir.
İlk kahve kütüphanesini açtı
Ekim 2019’ta tarihî mağazanın bitişiğinde, mimari tasarımını Han Tümertekin’in yaptığı yeni Tahmis Binası’nı açtık. Giriş katında tüm paketli ürünlerimizin yanı sıra, özel tasarım kahve fincanları, kahve gereçleri ve kahve ritüellerine ait hediyelik eşyaların satın alınabileceği bir mağaza mevcut. Birkaç ay önce binanın diğer katlarının da açılışını yaptık. Tahmis Binası’nın ikinci katında Türkiye’nin ilk kahve kütüphanesini açtık; kitaplığımızda yaklaşık 850 adet Türkçe, İngilizce, Almanca, Fransızca ve İspanyolca dillerde kahve konulu eser bulunuyor. Binanın en üst katında ise markamızın ve ailemizin 150 yılını özetleyen kalıcı bir sergi bulunuyor.
Emektar Şaban Ağabeyimiz ve yardımcısını saatlerce izlerdim
Üniversiteyi İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Yüksek Okulu’nda tamamladım; 1978 yılında tam zamanlı olarak aile şirketimizde çalışmaya başladım. Ailemizin tüm erkek çocukları gibi ben de kardeşim Hulusi de küçük yaştan itibaren babamızla birlikte Tahmis Sokak’taki dükkâna gider, oradaki çalışmaları izlerdik ve işi öğrenmeye çalışırdık. Yaşımız biraz büyüdüğünde tezgahta kahve tartar, paket yapardık. Benim kavurmaya özel bir ilgim vardı her zaman. Emektar Şaban Ağabeyimiz ve yardımcısını saatlerce izlerdim, kahve kavurmanın inceliklerini dinlerdim, ilk fırsatta da elimi kavurmada denedim.
Babamız Ahmet Kurukahveci’nin “3-T kuralı” kuralı vardı. Eski dilde “teemmül, teenni, tefekkür” olarak ifade ederdi. 3-T kuralını “dikkatlice düşünüp taşınma”, “acele davranmama” ve “Allah’ın yarattığı varlıklardan, kainattaki düzenden ders çıkarma” olarak günümüz diline çevirebiliriz. Bu anlayış halen kurum kültürümüzün temelini oluşturduğunu söyleyebilirim. Özellikle son 10 yılda tüm kahve pazarı hızlı büyüdü. Türk kahvesi pazarı da büyüyor, diğer kahveler de büyüyor. Ama Türk kahvesi hâlâ Türkiye’de açık ara en çok tüketilen kahve olarak ağırlığını koruyor; Nielsen verilerinden yola çıkarak, ülkemizde yaklaşık yüzde 70 oranında Türk kahvesi tüketildiğini söyleyebiliriz.
Kaynak: Dünya Gazetesi